29 Kasım 2012 Perşembe

varlık - yokluk















içteki kargaşayı taşıyamayan,
titrek bakışlarıyla şaşkın, soluk bir yüz..

yüzde küskün bir ağız,
dağlanmış, düşmüş..

ağızda yönsüz bir dil,  yorgun..

mutlak acının ortasında,
ne gürbüz bir haykırış,
ne bir ıslık yankısı..


varlığın yoksa, yokluğun var.. 

hep varsın..

19 Temmuz 2012 Perşembe

Hiç tanışmadığın birini çok iyi tanıyor gibi..


Bir kurgumuz vardı hani kısa film için bir senaryo taslağı olarak geliştirdiğimiz. Bir kağıt paranın izini sürecektik. Para kimin elindeyse o an, onun  yaşadıklarını, konuştuklarını, duygularını yazacaktık ve belki para başka bir ele geçtiği için anlatılanlar en can alıcı yerde yarım kalacaktı...

İşte Barış BIÇAKCI bu kurguya çok benzer bir kurguyla yazmış, işin içine parayı koymadan Ankara'da  sokaktan başka sokağa, bir hayattan bir hayata sıçrayarak yazılan bu kitabı  yazılışının üzerinden on yıl geçtikten sonra okuyunca çok etkilendim. Takıldığı ayrıntılara, sürüklendiği çağrışımlara, tekrar gözlerime sürdüğü Ankara'ya, çocuksu duyarlılığına kapılmamak elde değildi. Çok yakın hissettim kendimi ona. Hiç tanışmadığımın birini çok iyi tanıyor gibi. Aynı sokakta top sektirmiş, geceleri yıldızlara bakarak çok sohbet etmiş gibi..

"Bütün sevgili anların, geçmişteki bütün yaşantıların bir gün geri döneceğine inandırmıştı kendisini. Yoksa, yani bu doğru değilse, yaşamanın anlamı ne? Burnu sızladı. Gözleri doldu. Hayat hızla boşaltıyordu içini, ruhunun bedeninde gizlendiği her yeri..."   cümlesini sızlayarak yazdığını bilir gibi.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

"Dünyaya nasıl alışırsan öyle konuşursun."
















"Yazar Osman Şahin.. "Askerleğini yaparken öyküleriyle bir yarışmaya katılmış. Ödülü aldığını öğrenir öğrenmez annesine mektup yazmış. Annesi okuma yazma bilmeyen köylü bir kadınmış. Yazar, mektubu annesine başkasının okuyacağını bildiği için en açıklayıcı şekilde yazmaya çalışmış. Demiş ki 'Güzel anacığım, Türkiye'nin çok önemli bir kurumunun bir  yarışmada yazdığım hikayelerle -en- birinci oldum.' Derken bir ay sonra yazara köyden bir mektup gelmiş. Okul defterinden yırtılmış bir kağıda eğri büğrü harflerle yazılmış kısa bir mektup. 'Evladım birinciliğini tebrik ederim. İnşallah ikinci de olursun, üçüncü de!'

Osman Şahin pek anlayamamış bu temenniyi, tezkereyi alır almaz köyüne dönmüş. Bakmış ki annesi bir elma ağacının altında kurutmalık elmalarla sofralık ayırıyor. 'Anne' demiş, 'birinciliğimi beğenmedin mi?' Annesi birkaç tane elmayı iki eliyle avuçlayarak oğluna uzatmış. Demiş, 'Birinciyi ne yapayım, bak bunlar böyle yan yana daha çok.'

Diyeceğim o kadın toplaya toplaya hissediyormuş dünyayı, saya saya değil. Etrafına bakınca taneleri değil bereketi görüyormuş çünkü."
                                                                                             Karaduygun - Sema KAYGUSUZ

13 Temmuz 2012 Cuma

"Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm"



üzücü olan, üzülmek için bile çaba sarfetmek gereken bir zamanda yaşamak. o kadar yokça yaşanıyor o kadar çokça ölünüyor ki,  o kadar  hızlı ki aşk ve ayrılık, ekmek ve açlık; künt kalbimize sızlayan sudan bahsetmek ondan  'ahmakça' şimdi.