28 Ocak 2010 Perşembe

uzak turuncu











heyecanın yavuz adımları tükendi önce
ne yekinme, ne de yıkım kaldı cümlemizde
sonra dondu sevincin ceylan gözleribir yamalı gülüş salya gibi ağzımızda

ve şimdi
yakınlığımızdan miras bir kara boşlukla,
paslı, ezik bir turuncu gibiyiz,
uzakta



Goben'e hasretle..

25 Ocak 2010 Pazartesi

Kışı çağıran sonbahar geceleri..




-->











Karnımdaki yumruya
bulanık ırmaklar emziriyorum,
vişne çürüğü sızıyor avcumdan
Beynimdeki kaptan
kalbimin denizine sapladığım çapayı
çekiyor usulca
tenim dediğim güverteyi
dalgaların çalkantısına bırakıyor

halat ölüleri...
annelerin topraklaşan yüreğinde
nar köklenliyor diye fısıldıyorum sayfaya,

ve ölümün yalnızlığın altını çizdiği satırı
görüyorum o an fısıltımda..

vişne çürüğü bir ırmak akıyor,
bulanık yüzümden aşağı,
halatları emziriyorum,
ömrümün güvertesini bağlasınlar diye


yürekleşmiş toprakla doluyor ağzım,
çatallı dilini gösteriyor pencereden gece ..

23 Ocak 2010 Cumartesi

göğsüm, göz olur damlar ara sıra..














gözümü kapasam oradayım,
açtığımda kar yağar dallarıma
göğsüm de arkadaşlığın ilk yaprakları
göğsüm sana göz olur daima
ne ellerimizde kibrit izleri,
ne de kibir yüzümüzde

yanyana can buluyoruz
oysa soyut bile yok daha bilgimizde

sadece adımlıyoruz birbirimize,
her nisan çocuklar

adım atar ya birbirine öyle

uçmaktan bir kıblemiz
ve gitmekten kurulma ismimiz

koptuk sanıyor bizi, büyüyenler
kopmak bize imkan bile değil ki..

sen bir cümle kurar beni giyersin

ben sana birşeyler anlatır ısınırım
içli zamanlardan bir yol var ötekine
izimizi süreriz oradan sessizce


sonra ansızın adını mırıldanır,
bir haylazlık hatırlarım
göğsüm gizlice göz kulak olur
hep olur sana..


ve kimbilir
sen "tahrik"i okursun gizliden;
"paralar yaşlı kızların koynunda yatarken
basma perdelerden lanet bize"
diyerek fısıldarsın
bana..

bir çocukluk
bir ergenlik,
ilk şarabi gecelerimiz
belirir birden hafızamda..

bilirim ki,
gözümü kapasam oradayım,
göğsüm de göz olur arar seni yine,
hep yakınında..


Not: Ali Savaş EROL' a... 23.04.1984' ten bu yana ve sonraya...

20 Ocak 2010 Çarşamba

mor saat denklemi..
















sen uzağa dönersin yüzünü
ben bir akşamüstü açarım,
gölgende serin.

sen gittikçe sökersin örgünü,
ben çakmak taşları sürterim
ardı sıra senin ..

akranken nasılda akraba kıldı bizi,
o akrep ölüm..

yönü yok güleç ağız sızlamanın,
pusula zaten senin..

senin hatırın, benim hatıramdan çok
ben sana illa ki mey'lenirim.

ama sen gittikçe sökersin örgünü,
tık nefes kalırım duldanda derin..
ve senin hatıran, benim hatırımdan mor,
bekle azıcık, hatta saat tut,
bir pişirimlik kahve alıp geleceğim....

ya da dön uzağa yüzünü, git
nasılsa ben sana meyillerinim.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Ölüm zaten kara, ama öldürmek kapkara..












en hafifinden unut,
en ağırından karala ya da küfret,
uzaklaştırabilir misin kendinikatlin sızlatan hissinden?

hem bunu hoşgörürsen,
neyi lanetleyeceksin peki..

şimdi çalsın sızılı duduklar,
biri sarı, biri dağlı iki gelin
ayrı dilde, aynı ezgiyle ağlasın

ve
soğuk taşta
soğumuş bedeniyle
kanayan bir güvencin
bize kendini,
bize kendimizi hatırlatsın..


en hafifinden unut,
en ağırından karala ya da küfret,

ama
bunu unutursan neyi lanetleyeceksin peki..

15 Ocak 2010 Cuma

imla hatası












soldu gece de ay
boğuldu zaman

ne gözde hışım
ne kalpte har

11 Ocak 2010 Pazartesi

"Yürek acıyor elbet esvap değiştirirken"













Biri, artık yeter diyerek ister sonunda neşteri..

Öteki de 'çare' olsun diye,
çaresizce ama hiç beklemeden
uzatır ona o kötürüm neşteri..


Çok kanayanların ifadesi mağrurdur çünkü
Bunda şaşılacak ne var?

Dinmeyen kırgınlığın kiracısı olduysanız,
tüm bunları bilirsiniz..


İçteki gevezeyle gecelerce susarak,
sabretmenin ne olduğu öğrenilir..

Sonra soğurur gözlerdeki dumanı, zaman..

Hükmü kalmamış umutlar ayıklanır takvimden
ve ufalanmış sözlerle oyalanır eller..

Kan soğur, kalp bordo,
hiddet de silinir dudaklardan
sadece kısık bir sesle iyilik dilersiniz..

Sonra biri gelir der ki, şaşılacak bir şey yok ki!

Aşk, kendi ateşi insanın..

ve

Kendi ateşi yaralar ya insanı,

Ayrılık..

10 Ocak 2010 Pazar

bayağı kesir...














Hani birbirimize bitişmiş uyurken,
birimiz boşluğa düşüp rüyasında,
birden sıçrayınca öteki de sıçrardı ya..

Hatırlasana
anlayamazdık düşenin
kim olduğunu,
gülerdik
yarım yarım, tamlığımıza..

5 Ocak 2010 Salı

Neden yerine..



-->











Roland Barthes'e göre
"kendi yapısıyla, dünyanın yapısını, sözün yapısında kaybetmektir" yazmak..
M. Eroğlu'da romanının kahramanına "Yazarak kendim hakkındaki gerçekleri biraz değiştirmek istemiş olmam da mümkün. Kim kendi gerçeğinin çıplak haline katlanabilir ki?" dedirtirken, kendi yazma gereksinimini vurguluyor olamaz mı?
Sartre, Bulantı da, "çocuklarımız bizimle ilgilenmedikleri için yazıyoruz biz, karımız kendisiyle konuştuğumuzda kulaklarını tıkadığı içindir ki, belli kişiliği olmayan bir dünyaya sesleniyoruz." diyor taksi şöforünün dilinden; aynı yuvarlakta dönüyor olmaktan başka tanışıklığımızın olmadığı insanlara yazıyor olmanın nedenini açıklıyor aslında..
Başta kendimize yazarız, sonra yakın başkasına kendimizi yazarız..
Bazen, yazmazsak bizi nefessiz bırakacak duygularımızı atmak için yazarız, bazen de yazmış olmanın rahatlığıyla nefes alabilmek için..
Dilimiz aracı olmak istemeyince ötekine anlatacağımız gerçeğe; kağıdı, bilgisayarı kısaca kendimize bitişik olmayan bir başka suç ortağını aracı kılıp yazarız bazen de..
Belki de, yetişkinliğin ağırlığında, artık sevgilinizin size uzatacağı bir anı defteri olmadığından, bana kağıt kadar temiz sevdanın tenini ayırdığın için teşekkür ederim cümlesini de içimizde tutamayacağımızdan, yazarız ..
Seven, sevinen, öfkelenen, ağlayan, acı çeken, özleyen, yani yaşayan her kimse en az iki satır yazıya gebedir..
Attığımız her adımda yazımızı da taşıyoruz kısaca ..
Nerede mi?
Bakın orada, sırtınıza saplanmış kalemin sızısında..
Not: 24.04.2007 tarihli 'yazkurtul' yazısından..

3 Ocak 2010 Pazar

"Bir Sarmaşık Olsaydım"














Bu yılın ilk gününde 'Deli Deli Olma" filminin
karlı karelerinden taşan bu sıcak şarkıyla
yandı gözlerim ..

damla tamamlandı sözle ve aktı,
sade ve derindi, usulca içime baktı..

şarkının sözleriyle merhaba hepinize
merhaba şarkıdaki hepibize...


"bir sarmaşık olsaydım,
sıkıca tutunsaydım bir yere.
sökülüp atılmasaydım,
köklerimi salsaydım derinlere.

bir sarmaşık olsaydım,
dolasaydım gövdemi döne döne.
günlerce aynı yerde kalsaydım,
hareketsizlikten uyusaydım.

bense ayrık otuyam,
her çıktığı yerden sökülen.
sarmaşık olmak isteyipte;
basit bir ot bilinen.

bir ayrık otuyam,
kökü olmayan, sevilmeyen.
sarmaşık olmaya özenen;
öylece bir ot işte..."